Demokrasi, Cumhuriyet ve Utilitarizm
MEB'in Demokrasi ve İnsan Hakları seçmeli ders kitabından alıntı yapayım, parantez içindekiler de benim eleştirilerim olsun:
"Demokrasi, halkın halk tarafından yönetilmesi (halk değil, halkın çoğunluğu) ve egemenliğin millete ait olmasıdır. Demokrasi bir kişinin ya da grubun iktidarına dayanan yönetim anlayışından farklı olarak (hadi canım, o kişileri ve iktidarı biz seçiyoruz zaten) halkın yönetimde söz sahibi olduğu (yanlış, söz sahibi değiliz) ve kendi kaderini tayin etme yetkisini elinde bulundurduğu (hayır, kaderimizi bizim seçtiğimiz kişiler tayin ediyor adeta) sistemdir (sistemsizliktir). Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değildir, aynı zamanda bir yaşam biçimidir (Utilitaristik bir yaşam biçimidir). Özgürlüğün, eşitliğin ve karşılıklı saygının temel alındığı (Nerede özgürlük, nerede eşitlik, nerede saygı?) bu yaşam biçimi toplumsal bütünleşmeyi sağlar (Hala sağlanamadı veya insanları herkesleştirmeye çalışır)."
Açıkçası ben siyaseti takip etmiyorum. Ülkemizde hangi dolapların döndüğünü pek bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Ortada düzgün çalışmayan bir sistem ya da daha kötüsü bir sistemsizlik var. Sistemle şunu kast ediyorum: Belirli girdilere belirli çıktılar veren düzenek. Bu ülkede ise belli ki sisteme ya da sistemsizliğe hangi girdiyi verirsek verelim bize rastgele, bazen uygun olan, bazen uygun olmayan çıktılar alıyoruz. Siyaseti takip etmediğimi söylemiştim ama size bu türden üç tane sorun anlatabilirim.
Geçenlerde Antroposen Sohbetler 'podcast'inin son çıkan bölümünü dinliyordum. Bölüme konuk olan isim Boğaziçi Üniversitesi'nden Can Candan, ben bu yazıda onu kısaca "Can Bey" olarak kullanacağım. Can Bey yurt dışında güzel sanatlar bölümünde doktora yapmış. Türkiye'ye gelmiş ama Türkiye, güzel sanatlarda doktora yapılabilen bir ülke değilmiş. Can Bey, yurt dışıında aldığı doktora belgesinin Türkiye'de profesörlüğe denk geldiğini ispatlamaya çalışmış ama bunu başaramamış. Üniversitede öğretim görevlisi olmuş. Fakat Üniversite arada bir Can Bey'e dava açıyormuş. Onun öğretim görevliliği süresini yenilemek istemiyorlarmış. Can Bey davayı her seferinde kazanıyormuş ve davayı kazandığı için de tazminat alıyormuş. Olayın birazını yanlış anlatmış olabilirim ama buradan anlaşılması gereken, podcast bölümünde sözü geçen nokta şurası: Ekonomisi böyle kötü olan bir devlet, neden kendini bu tazminatı ödemek zorunda bırakıyor? Dahası, öğrencileri neden nitelikli eğitimden yoksun bırakıyor?
Ben Ankara'nın Çankaya ilçesindeki Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde okuyan bir öğrenciyim. Geçtiğimiz sene KYK yurtlarına başvurmuştum. Ama bilin bakalım beni nereye attılar. Çubuk'a! Gazi Üniversitesi öğrencilerini nereye koymuşlardır sizce? Gazi'nin dibindeki Beşevler yurduna! Bir arkadaşımla bunu konuşmuştum ve arkadaşım bana şöyle demişti: ODTÜ şuanki iktidarı destekleyen bir üniversite değil. Gazi ise iktidar yanlısı." Adalet nerede ulan bu ülkede?
Anlatacağım son olay yine yurtlarla ilgili. Yurdumuzda her gün etli yemek çıkıyordu. Ben vejetaryenim ve neyse ki etsiz yemek de çıkıyordu. Her gün etli yemek çıkarmalarını CİMER'den şikayet ettim. Bakın şikayetime nasıl bir cevap geldi:
"Bakanlık yurtlarımızda barınan öğrencilerimizin yeterli ve dengeli beslenebilmeleri için kahvaltı ve akşam yemeği verilmektedir. Öğrenciler beslenme yardımlarını, kahvaltı menüsünde ve akşam yemeği menüsünde parmak izini okutarak alabilmektedir.
Menüler yemeklerin birbirine göre renk, kıvam, lezzet bakımından uyumuna, öğrenci taleplerine dikkat edilerek beslenme uzmanları tarafından oluşturulmuş olup genç bireylerin ortalama günlük enerji ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde planlanmıştır. Bunun yanı sıra akşam yemeği menüsünde ana yemek grubu etli ve etsiz yemek olmak üzere iki çeşit olarak planlanmıştır. Öğrenciler menü dışındaki taleplerini lokanta-kantinlerde asılı olan gramaj ve fiyatlardan alabilmektedir.
Bilgilerinize sunar, eğitim hayatınızda başarılar dileriz."
Ben bu beslenme uzmanlarının uzman olmadığını düşünüyorum. Böyle bir beslenmeyle eğitim hayatımda benden başarı bekleme. Yurtta kaldığım ilk dönem GPA'm 1,83, ikinci dönem 1,55 oldu. Tabii bunda yurdun üniversiteme uzak olması da var. Benim pek ders çalışmamam da var. Ama neyse. Ortalamam düşük sonuçta. Ekonomik sıkıntıda olan bir ülkenin, zenginmiş gibi her gün etli yemek çıkarması ise cabası.
Demokrasi, halkın yasaları müzakere etme ve yasal düzenlemelere karar verme yetkisine veya bunu yapmak için yönetim görevlilerini seçme yetkisine sahip olduğu yönetim biçimidir. Cumhuriyet, siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşılan bir devlet yönetim şeklidir. (Kaynak: Vikipedi). Demokrasi ve cumhuriyetin uygulanmasındaki sorun, çoğunluk ilkesidir. Çoğunluk ilkesine göre toplumun çoğunluğu kimi seçerse o, iktidara gelir. Ama ya çoğunluk, kendilerine uygun yöneticinin kim olduğunu bilmiyorsa? Ya herkesin, pardon çoğunluğun, gözü, yalancı bir aday tarafından boyanmışsa? İnsanlar doğrularda ittifak edebildikleri gibi yalanlarda da ittifak edebilirler. Bu durumda tümel uzlaşım, bilginin doğruluğu hakkında bir ölçüt olmaktan çıkar.
Utilitarizme göre ahlaki olan, en çok sayıda insanın en üst düzeyde mutluluğa erişmesini sağlayandır. Demokraside de bu kural işler. Toplumun çoğunluğu kimin seçilmesini isterse o kimse devletin başına geçer. Çoğunluğun mutlu olmasına bakılır. Diyelim ki bir ülkede seçim yapıldı. Oyların %51'i A kişisine, %49'u B kişisine verildi. A kişisi, daha fazla oy aldığı için başkan seçildi. Tamam, ülkenin %51'ini memnun ettin. Ama kalan %49 ne olacak? %49 da yüksek bir oran. Ülkenin yarısı değil ama neredeyse yarısı. Bu kesimi nasıl memnun edersiniz?
Utilitarizm, görünüşte haklı olan ama uygulama açısından düşündüğümüzde böyle bir sıkıntıya neden olan bir yaklaşım. Bu yüzden utilitarizmi bırakmalı ve özgürlüğü ve özgünlüğü ön plana çıkaran varoluşçu etiğe yönelmeliyiz. Azınlıkların özgürlüğünü ve özgünlüğünü önemsemeliyiz.
Bu yazıda demokrasiyi eleştirdim. Ülkemizdeki sıkıntılardan örnekler verdim. Varoluşçu etiğe çağırdım. Başka yazılarda görüşmek üzere.
Yorumlar
Yorum Gönder