Kayıtlar

Ağustos, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Eşeğin Kaderi

Bugün MEB'in 10 sınıf felsefe dersi kitabından ahlaki bir sorun üzerine konuşalım. Parçayı alıntılıyorum: "Köyün birinde kör bir eşek bir kuyuya düşer. Eşek acı içinde kıvranarak bağırır. Sesini duyanlar gelip baktığında zavallı eşeği acı çeker halde bulurlar. Daha da kalabalıklaşan grup, eşeği kurtarmanın yollarını düşünür ancak bunun mümkün olamayacağına bu nedenle bunun için çaba sarf etmenin gereksiz olduğuna karar verirler. Tek çözüm, hayvanın daha fazla acı çekmemesi için kuyuyu toprakla örtmektir. İçlerinden bazıları, ellerine aldığı küreklerle kuyunun içine toprak atmaya başlar. Eşek ise üzerine gelen toprağı her seferinde silkeler ve üzerinden atar. Toprak sürekli dibe dökülür ve eşek gittikçe yükselmeye başlar. Eşek en sonunda kuyudan çıkar. Köylüler bu duruma çok şaşırır." Bu sorunu iki açıdan ele alalım: (1) Niyet ve (2) sonuç. (1) Köylülerin niyeti bir bakımdan iyidir, bir bakımdan kötüdür. Bir bakımdan iyidir çünkü hayvanın daha fazla acı çekmemesini iste...

Başlangıçta Ne Vardı?

Yuhanna İncili "Başlangıçta söz vardı." diye başlar. Goethe'nin Faust kitabındaki karakter ise bunu, alternatif olarak "Başlangıçta eylem vardı." diye çevirir. Sahi, başlangıçta ne vardı? Bu sorunun cevabını bulabilmek için öncelikle "Neyin başlangıcı?" diye sormamız gerekir. Eh, elbette birinin hayatının başlangıcı değil. Bu başlangıç, zamanın başlangıcı. O halde soru şöyle olmalıdır: "Zamanın başlangıcında ne vardı?" Podcast bölümlerimden birinde zamanı ele almıştım. Orada Lucy filminden bir kesit aktararak zamanın var olduğu sonucuna ulaşmıştım. Şimdi o kesiti hatırlayalım. "Yolda giden bir arabayı videoya çekin. Videoyu aşırı hızlı oynatırsanız ne olur? Araba kaybolur. Orada bir araba olduğunu nasıl ispatlarsınız? Sadece zaman bize orada bir araba olduğunu söyler. Zaman gerçek olan tek ölçü birimidir. Bize varlığın kanıtını sunar. Zaman olmadan var olamayız." Bu kesit bize zamanın var olması haricinde bir çıkarım daha sunuyo...

İki Kere İkinin Dört Etmesi Hakkında

Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ında şöyle geçmekte: "Her şeyi hoş görmeye karar verdikten sonra iki kere ikinin beş etmesinden bile hoşlanmak mümkündür." İki kere ikinin beş ettiği başka bir kitap da George Orwell'in 1984'ü. 1984'ün ana karakteri kitabın sonlarında iki kere ikinin beş ettiğine inandırılmaya zorlanır. Hatta karakterin vücuduna elektrik verilir. Kitabın sonunda ne yazık ki karakter iki kere ikinin beş ettiğine inanmıştır. Lisede edebiyat hocamız bize şöyle söylemişti: "Edebiyatta iki kere iki dört etmez; bazen beş eder, bazen altı." Felsefede matematiksel bir örnek verilirse genellikle iki artı ikinin dört etmesi örneği verilir. Mesela "Cinayet kötüdür." önermesi ile "İki kere iki dört eder." önermesi a priori (deneyim öncesi) olmak bakımından eşit midir? İki kere ikide ne var da onun hakkında bu kadar çok örnek verilmiş? İki, sayma sayılarının ikincisidir. Bir kere bir denmemiştir çünkü bir zaten biri...

Bir Rasyonalizm Savunusu

Bilginin kaynağının ne olduğuna dair beş bakış açısı vardır. Bunlar şunlardır: Rasyonalizm Bilginin kaynağının akıl olduğunu ileri süren bakış açısıdır. En ünlü temsilcisi Descartes'tır. Empirizm Bilginin kaynağının deneyimler olduğunu ileri süren bakış açısıdır. En ünlü temsilcisi John Locke'tur. Kritisizm Bilginin kaynağının hem akıl hem de deneyimler olduğunu ileri süren bakış açısıdır. Temsilcisi Immanuel Kant'tır. Entüisyonizm Aklın ve deneyimlerin bilgiye ulaşmada yetersiz olduğunu, sezginin de bu işe dahil olduğunu ileri süren bakış açısıdır. Ünlü temsilcileri Henri Bergson ve Gazali'dir. Sensüalizm İleri düzey empirizmdir denebilir. Duyumların bilginin kaynağı olduğunu ileri süren bakış açısıdır Bu yazımda rasyonalizm haricindeki bakış açılarını iptal edip rasyonalizmi savunmayı ve arada biraz entüisyonist esinti bırakmayı amaçlıyorum. Ama aklın tek bilgi kaynağı olduğunu ispatlamadan önce bilginin ne olduğunu tanımlamak gerekmektedir. Bilg...

Demokrasi, Cumhuriyet ve Utilitarizm

MEB'in Demokrasi ve İnsan Hakları seçmeli ders kitabından alıntı yapayım, parantez içindekiler de benim eleştirilerim olsun: "Demokrasi, halkın halk tarafından yönetilmesi (halk değil, halkın çoğunluğu) ve egemenliğin millete ait olmasıdır. Demokrasi bir kişinin ya da grubun iktidarına dayanan yönetim anlayışından farklı olarak (hadi canım, o kişileri ve iktidarı biz seçiyoruz zaten) halkın yönetimde söz sahibi olduğu (yanlış, söz sahibi değiliz) ve kendi kaderini tayin etme yetkisini elinde bulundurduğu (hayır, kaderimizi bizim seçtiğimiz kişiler tayin ediyor adeta) sistemdir (sistemsizliktir). Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değildir, aynı zamanda bir yaşam biçimidir (Utilitaristik bir yaşam biçimidir). Özgürlüğün, eşitliğin ve karşılıklı saygının temel alındığı (Nerede özgürlük, nerede eşitlik, nerede saygı?) bu yaşam biçimi toplumsal bütünleşmeyi sağlar (Hala sağlanamadı veya insanları herkesleştirmeye çalışır)." Açıkçası ben siyaseti takip etmiyorum. Ülkemizde ...

Sevgi ve Saygı, Hangisi Önce Gelir?

Buradaki ilk yazımda bir filmden bir kesit üzerine konuşalım. Filmimiz Lady Bird. Bu filmde Lady Bird çimenlerin üzerinde sevgilisi Kyle ile yatarken Kyle, Lady Bird'e şöyle söyler: "Seni seviyorum. Sana bu yüzden saygı duyuyorum." Bu durumda saygı, sevginin bir sonucu olmuş. Peki bunun tersini de düşünebilir miyiz? Yani saygının sevgiye yol açtığı durumlar da var mıdır? Bundan yıllar önce Diyanet TV'de bir münazara yapmışlar. Münazarada bir grup, "Sevgi, saygıyı doğurur." önermesini savunurken diğer grup "Saygı, sevgiyi doğurur." önermesini savunmuş. İnternette bu yazıya koyduğum başlığı aratırsanız KızlarSoruyor sitesinde bu soruya verilen cevabın genellikle "saygı" olduğunu görürsünüz. Ama saygının mı, yoksa sevginin mi önce geldiğini belirlemek için öncelikle saygının ve sevginin tanımlanması gerekmektedir. TDK saygıyı şöyle tanımlamış: Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı ...

Yazar Hakkında

Ben Merve Sultan Nur Uçakcıoğlu. 31 Mayıs 2004 tarihinde Kırıkkale’de doğmuşum. İlkokul ve ortaokulu Kırıkkale’de okudum. Lise öğrenimimi Ankara’nın Kalecik ilçesindeki Mehmet Doğan Fen Lisesi’nde tamamladım. Şu anda yine Ankara’daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde felsefe bölümü öğrencisiyim. Felsefeye olan ilgim lise ikinci sınıfta almaya başladığımız felsefe dersleriyle başladı. Ama araya Covid 19 pandemisi girmişti ve biz konuların hepsini tamamlayamamıştık. Ardından lise üçüncü sınıfa geçtik. Bu seferki felsefe hocamla başta biraz bozuştuk ama sonra iyi anlaşmaya başlamıştık. Dersleri genellikle çevrimiçi olarak aldık. Bir gün dersi okulda işlediğimiz günlerden biriydi. Ders biyolojiydi. Hocamız sanırım üniversiteyle ilgili bir konudan bahsediyordu. Arada şöyle bir söz söyledi: “En dandik bölümü bile okuyabilirsiniz. Mesela felsefe.”. Buna üzülmüştüm ve bu olaydan sonra felsefe okumaya karar vermiştim. Lise üçüncü sınıf bitince yaz molasına girdik. TYT’ye çalışmaya başlamıştı...